Kadınlarda oldukça sık rastlanılan bir kanser türü olan meme kanseri, 8 kadında bir oranında görülmektedir. Meme kanserinde genetik aktarımın yeri oldukça önemlidir. Bu nedenle aile öyküsünde, birinci derece yakınlarında (anne, kız, kız kardeş) genç yaşta meme kanseri gelişmiş kişi veya kişiler olan kadınların, meme kanseri riskinin çok daha yüksek olduğunu bilmekteyiz.
Meme kanserlerinin yaklaşık %10 -15 kadarı kalıtsal meme kanseri dediğimiz genetik geçişli meme kanseridir. Kalıtsal meme kanserleri, normalde kanser gelişimini engelleme görevi olan BRCA1 ve BRCA2 adı verilen genlerdeki bozukluk sonucu meme kanseri gelişmesinin engellenememesi nedeniyle oluşmaktadır.
Bu gen bozukluğu kalıtsal olarak gelecek kuşaklara aktarıldığı için, kişinin çocuklarına %50 oranında geçecek ve meme kanseri gelişmesine neden olabilecektir. Bu nedenle BRCA1 ve BRCA2 geninde bozukluk riski olan kişilere ve aile bireylerinde genetik test yapılarak aile bireylerini meme kanseri gelişmesinden korumak mümkün olabilmektedir.
Eğer aile bireyleri içinde;
Bu kişiler için BRCA1 ve BRCA2 genetik testlerinin yapılması gerekir. Testler sonucunda bu genlerde bozukluk saptanmışsa, bu kişilere meme ve yumurtalık kanseri için koruyucu tedaviler yapılmalıdır. Bu tedavi koruyucu ilaç veya koruyucu ameliyat şeklinde olabilir. Özellikle bu kişilerin meme kanserine yakalanmış yakınlarının yaşından 5 yıl önce gerekli koruyucu tedavi yapılmalıdır. Örneğin 40 yaşında meme kanseri olan bir kişinin yakınının 35 yaşında meme kanseri koruyucu tedavisine başlaması gerekmektedir.
Aile içerisinde birden fazla erken yaşta yani ortalama 45 yaş altında kanser öyküsü bulunuyorsa, aynı kişide hem meme hem de yumurtalık kanseri bulunuyorsa, bir erkekte meme kanseri öyküsü bulunuyorsa BRCA1 ve BRCA2 genlerine bakılması gerekmektedir. Bu nedenle özellikle genetik testler;
Meme kanserinden sorumlu olan BRCA1 ve BRCA2 genlerinin analizleri yapılırken beraberinde genetik danışmanlık hizmeti ile birlikte yapılması tavsiye edilmektedir. Bu gen testlerinin her bir meme kanseri tanısı almış kadında yapılmasına gerek olmadığını belirtmek gerekir.
Bu araştırmalar sonucunda da aile içerisinde yatkınlığı bulunan kişiler ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte takipler ve tedaviler genetik test sonuçlarına bağlı bir şekilde düzenlenmektedir. Böylece gereksiz ve fazla tedavilerin de önüne geçilmiş olmaktadır. Tanı ve tedavide sunmuş olduğu avantajların dışında;